Muris Muvazaası Sayılmayan Haller
Miras hukukunda sıkça karşılaşılan ve ciddi uyuşmazlıklara yol açabilen kavramlardan biri muris muvazaasıdır. Bu karmaşık hukuki durum, mirasbırakanın vefatından sonra mirasçılar arasında mal paylaşımı konusunda anlaşmazlıklara neden olabilmektedir. Ancak her mal devri işlemi, mirasçıların aleyhine dahi olsa, otomatik olarak muris muvazaası olarak kabul edilmez. Bu yazımızda, muris muvazaasının ne olduğunu detaylıca açıklayacak ve Yargıtay kararları ışığında hangi durumların muris muvazaası sayılmadığına odaklanacağız.
İçindekiler
Muris Muvazaası Nedir?
Muvazaa, tarafların üçüncü kişileri aldatma amacıyla, gerçek iradeleriyle dışa açıkladıkları beyanları arasında bilerek bir uyumsuzluk yaratması durumudur. Hukuk düzeni genellikle bu tür durumlarda tarafların gerçek iradelerine önem verir.
Muris muvazaası ise muvazaanın özel bir türüdür ve uygulamada en sık rastlanan biçimlerinden biridir. Türk hukukunda özel bir kanuni düzenlemesi bulunmamakla birlikte, başta 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı olmak üzere doktrin ve Yargıtay içtihatları ile şekillenmiştir.
Tanım ve Hukuki Niteliği: Muris muvazaası, mirasbırakanın (murisin) mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla, tapuya kayıtlı bir taşınmazını aslında bağışlamak istediği halde, bunu satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi göstererek devretmesidir. Hukuki niteliği itibarıyla nispi (nitelikli) muvazaa türüdür. Ayrıca, görünürdeki işlemin niteliği tamamen değiştiğinden “tam muvazaa” olarak da değerlendirilir.
Muris Muvazaasının Unsurları: Bir işlemin muris muvazaası sayılabilmesi için dört temel unsurun bir arada bulunması gerekir:
- Görünürdeki İşlem: Tarafların gerçek iradelerine uymayan, üçüncü kişileri yanıltmak amacıyla yapılan, genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi şeklinde kendini gösteren işlemdir.
- Gizli İşlem: Tarafların görünürdeki işlemin arkasına gizledikleri, gerçekte yapmak istedikleri işlem olup, muris muvazaasında bu genellikle bir bağışlama sözleşmesidir.
- Muvazaa Anlaşması: Mirasbırakan ile karşı tarafın, görünürdeki işlemin kendi aralarında hüküm ve sonuç doğurmayacağı hususunda yaptıkları anlaşmadır. Bu anlaşma, görünürdeki işlemden önce veya onunla aynı anda yapılmalıdır ve herhangi bir şekil şartına tabi değildir.
- Mirasçılardan Mal Kaçırma Amacı: Muris muvazaasını diğer muvazaa türlerinden ayıran temel ölçüttür. Amaç, mirasçıların (belirli bir mirasçı veya tüm mirasçıların) miras haklarını engellemektir.
Hukuki Sonuçları: Muris muvazaasında, görünürdeki işlem muvazaa nedeniyle kesin hükümsüzdür. Gizli bağışlama sözleşmesi ise, özellikle tapulu taşınmazlar için kanunda aranan resmi şekil şartlarına uyulmadığı için geçersizdir. Bu geçersizlik, mirasçıların hukuki menfaatleri doğrultusunda her zaman ileri sürülebilir ve herhangi bir zamanaşımı süresine tabi değildir.
Muris Muvazaası Sayılmayan Haller
Her ne kadar muris muvazaası sıkça karşılaşılan bir durum olsa da, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları, belirli koşullar altında yapılan işlemlerin muris muvazaası kapsamında değerlendirilmeyeceğini ortaya koymaktadır. Bu durumlar, mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçılardan mal kaçırma amacı taşımadığının veya işlemin niteliğinin muris muvazaası şartlarını karşılamadığının tespitiyle belirlenir.
1. Tapuya Kayıtlı Olmayan Mallara İlişkin İşlemler:
01.04.1974 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı, muris muvazaasını tapuya kayıtlı taşınmazlar için özel olarak düzenlemiştir. Dolayısıyla, tapuya kayıtlı olmayan mallara ilişkin muvazaalı devirler bu kararın kapsamına girmez:
- Taşınır Malların Devri: Mirasbırakanın taşınır bir malını (örneğin bir traktörü) bağışlamak istediği halde satış gibi göstermesi durumunda, görünürdeki satış muvazaa nedeniyle geçersiz olsa da, gizli bağışlama işlemi, taşınır malların devri şekil şartına tabi olmadığından (teslimle geçerli olduğundan), geçerli kabul edilir. Bu nedenle, muris muvazaası hükümleri uygulanamaz.
- Yargıtay Kararı: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 1999/4-286 E., 1999/293 K. sayılı kararında, traktör gibi menkul malların devri için muris muvazaası hükümlerinin uygulanmayacağını belirtmiştir.
- Tapusuz Taşınmazların Devri: Tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlar da taşınır mallara ilişkin hükümlere tabi olduğundan, bu tür taşınmazların bağışlama amacı ile satış gibi gösterilmesi halinde, gizli bağışlama zilyetliğin devri ile geçerli olur ve muris muvazaası sayılmaz.
- Yargıtay Kararı: Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 11.04.2018 tarihli, 2015/9437 E., 2018/8973 K. sayılı kararı, tapusuz taşınmazların devrinde İçtihadı Birleştirme Kararı’nın uygulama yeri bulmadığını ifade etmiştir.
2. Gerçek Bir Amaca Dayanan İşlemler:
Mirasbırakanın mal devri işlemindeki asıl amacının, mirasçılardan mal kaçırmak değil, başka bir haklı nedene dayanması durumunda muris muvazaası söz konusu olmaz. Aşağıda Yargıtay kararları ışığında bazı muris muvazaası sayılmayan halleri derledik.
- Bakım ve Hizmet Karşılığı Yapılan Devirler: Mirasbırakanın, kendisine sunulan bakım veya diğer aşırı hizmetler karşılığında bir malvarlığını devretmesi halinde, bu ivazlı (karşılık içeren) bir işlem olduğundan muris muvazaası sayılmaz. Burada mirasbırakanın amacı, bakıma olan ihtiyacını karşılamak ve kendisine gösterilen minnet duygusunu ifade etmektir.
- Yargıtay Kararı: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 16.06.2010 tarihli, 2010/1-295 E., 2010/333 K. sayılı kararında, mirasbırakanın bakım ve desteğin yarattığı minnet duygusuyla yaptığı devirlerin mal kaçırma amacı taşımadığını belirtmiştir.
- Zayıf Mirasçıyı Koruma Amacıyla Yapılan Devirler: Mirasbırakanın, diğer mirasçılardan mal kaçırmak yerine, maddi veya fiziki olarak daha zayıf durumda olan bir mirasçısını koruma amacıyla devir yapması halinde muris muvazaası kabul edilmeyebilir.
- Yargıtay Kararı: Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 26.02.2014 tarihli, 2013/18016 E., 2014/4402 K. sayılı kararı, mirasbırakanın yaşlılık döneminde yanında olmayan davacılardan mal kaçırma yerine, bakımını üstlenen kişiyi koruma amacını taşındığını belirtmiştir.
- Mirasçılar Arasında Denkleştirme veya Paylaştırma Amacı: Mirasbırakanın sağlığında mirasçıları arasında makul ve dengeli bir mal paylaşımı veya denkleştirme amacı gütmesi durumunda, bu işlemler muris muvazaası sayılmaz. Ancak bu paylaşımın makul ölçülerde olması ve tüm mirasçıları kapsaması önemlidir.
- Yargıtay Kararı: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 10.10.2012 tarihli, 2012/1-492 E., 2012/696 K. sayılı kararında, mirasbırakanın mirasçıları arasında makul ölçülerde paylaştırma yapma iradesi varsa muris muvazaasının söz konusu olmayacağını vurgulamıştır.
- Bedelsizliğin Tek Başına Yeterli Olmaması: Bir işlemin bedelsiz olması (karşılıksız olması) tek başına muris muvazaasının kanıtı değildir. Diğer unsurların da (mal kaçırma amacı, gizli işlem vb.) ispatlanması gerekir.
- Yargıtay Kararı: Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 20.10.2015 tarihli, 2015/13227 E., 2015/12162 K. sayılı kararı, bedelsiz devrin tek başına mal kaçırma gayesi olarak değerlendirilemeyeceğini ifade etmiştir.
3. Murisin Kayıt Maliki Olmadığı Durumlar:
- Murisin Parasıyla Üçüncü Kişi Adına Tescil Edilen Taşınmazlar: Mirasbırakanın bir taşınmazı kendi parasıyla üçüncü bir kişiden satın alıp doğrudan o kişinin adına tescil ettirmesi durumu tartışmalıdır. Bir görüşe göre, bu durumda mirasbırakan adına kayıtlı bir malın devri söz konusu olmadığı için muris muvazaası oluşmaz; aksine bu bir para bağışı niteliğindedir ve tenkis hükümlerine tabi olabilir. Ancak Yargıtay’ın farklı kararları bulunmaktadır; bazı kararlarda 1974 IBK gereği muris muvazaası kabul edileceği yönünde görüş bildirilmiştir. Bu konuda yargısal görüş birliği bulunmamaktadır.
4. Tek Taraflı Hukuki İşlemler:
- Vasiyetnameler: Muvazaa, tarafların iradelerinin uyumsuzluğunu gerektiren iki taraflı bir hukuki işlemdir. Oysa vasiyetname, mirasbırakanın tek taraflı irade beyanıyla kurulan bir işlemdir. Bu nedenle, vasiyetnameler için muris muvazaasının gerçekleşmesi mümkün değildir.
- Yargıtay Kararı: Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 07.04.2014 tarihli, 2014/5044 E., 2014/7189 K. sayılı kararı, vasiyetname yoluyla yapılan kazandırmalarda 01.04.1974 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı’nın uygulanma yeri olmadığını belirtmiştir.
5. Diğer Özel Durumlar:
- Açıktan Bağışlama Yoluyla Yapılan Kazandırmalar: Eğer mirasbırakanın amacı açıkça bir bağışlama yapmak ve bu bağışlamayı gizleme niyeti yoksa, irade ile beyan arasında bir uyumsuzluk bulunmadığından muvazaa da söz konusu olmaz.
- İntifa Hakkı Tesisi ve Uzun Süreli Kira Sözleşmeleri: Mirasbırakanın, taşınmaz üzerinde intifa hakkı tesis etmesi veya uzun süreli kira sözleşmesi yapması durumunda, bu işlemler doğrudan mülkiyetin devri anlamına gelmediğinden muris muvazaası kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceği tartışmalıdır. Yargıtay, 1974 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı’nın kıyasen genişletilemeyeceği ve bu kararın konusunun mülkiyetin devri olduğuna dayanarak intifa hakkı tesisini muris muvazaası kapsamına almamaktadır. Ancak bu gibi durumlarda genel muvazaa hükümleri veya tenkis davası gündeme gelebilir.
- Muvazaalı Borç Senedi Düzenleme: Mirasbırakanın bir para bağışını borç senedi gibi göstermesi durumunda, bu bir para bağışıdır ve muris muvazaası değil, genel muvazaa hükümleri kapsamında değerlendirilebilir.
- Mahkeme Kararıyla Tapuya Tescil: Mirasbırakanın, haricen (dışarıdan) yaptığı bir satış sözleşmesine dayanarak açılan davayı kabul etmesi ve taşınmazın mahkeme kararıyla üçüncü kişi adına tescil edilmesi durumunda, bunun muris muvazaası sayılıp sayılmayacağı konusunda Yargıtay’ın farklı yaklaşımları bulunmaktadır. Bazı kararlar, mahkemenin mal kaçırma amacına araç yapılması halinde muvazaa kabul ederken, diğer kararlar, mirasbırakanın bizzat tapu sicil memuru önünde irade beyanında bulunmadığı için muris muvazaası şartlarının oluşmadığını belirtmektedir.
- İyiniyetli Üçüncü Kişiye Yapılan Devirler: Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya ayni hak kazanan üçüncü kişilerin kazanımları Türk Medeni Kanunu’nun 1023. maddesi gereğince korunur. Dolayısıyla, muvazaalı bir işlemle dahi olsa, iyiniyetli üçüncü kişiye yapılan devirler muris muvazaası kapsamında iptal edilemez.
- Hakkın Kötüye Kullanılması: Muris muvazaası davalarında zamanaşımı olmasa da, çok uzun bir süre geçtikten sonra, özellikle taşınmazın değerinin artmasıyla dava açılması, Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinde düzenlenen “hakkın kötüye kullanılması” olarak değerlendirilerek davanın dinlenmemesine yol açabilir. Ancak, Yargıtay’ın bazı kararları, belirli bir zamanın geçmesinin hükümsüz bir işlemi geçerli hale getirmeyeceği görüşündedir.
Yargıtay’ın Muris Muvazaası Sayılmayan Somut Olaylara İlişkin Kararlar:
1.Mirasçılar Arasında Eşitliği Sağlama Amacıyla Yapılan Temlikler:
Yargıtay 1. HD., E. 2018/1968, K. 2019/3725, 12.06.2019: Paylı mülkiyete tabi bir taşınmazdaki hissenin, davalının eşinin dedesi olan dava dışı bir kişi tarafından, davalının yeni doğan erkek bebeği nedeniyle “doğum hediyesi” olarak satış şeklinde devredildiği somut olayda, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla değil, mirasçılar arasında eşitliği sağlamak amacıyla yapıldığı sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiştir.
Gerekçe: Mirasbırakanın gerçek amacının mirasçılardan mal kaçırmak olmadığı, aksine mirasçılar arasında makul ölçüler içerisinde, dengeli bir paylaştırma amacı güttüğü durumlarda muris muvazaası iddiası dinlenmez.
2.Minnet Duygusuyla Yapılan Temlikler (Ölünceye Kadar Bakma Karşılığı Sayılan Durumlar):
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (YHGK), T. 16.6.2010, E. 2010/1-295, K. 2010/3333: Taşınmazın tapudaki satış bedeli ile gerçek değeri arasında fahiş fark bulunmasına ve mirasbırakanın ölünceye kadar taşınmazda oturmaya devam etmesine rağmen, davalının mirasbırakana sağladığı bakım ve desteğin yarattığı “minnet duygusu” dikkate alındığında, bu durumun mal kaçırma amacı taşımadığına karar verilmiştir. Evladın anne babaya normal bakımın ötesinde ihtimam gösterdiği durumlarda bu hizmetin karşılığında bir şey istemesi ve bunun semen olarak değerlendirilmesi hukuka uygun kabul edilmiştir.
Yargıtay 1. HD, T. 16.3.2015, E. 2014/3643, K. 2015/3598: Hemen belirtilmelidir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; davalı savunması ve tanık anlatımlarına göre, davalının 3 yaşından beri babaannesi olan Halide’nin yanında kaldığı, bakımının davalı tarafından yapıldığı, evlendiğinde babaannesinin yakın çevresinden ev tuttuğu, davacının ise mirasbırakanı olan annesi ile ilgilenmediği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. (HGK.’nun 29.4.2009 gün 2009/1-130 S.K.) Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 gün 1/2 Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.
Yargıtay 1. HD. 05.02.2019 T. 2015/17095 E., 2019/646 K: Dosya içeriğinden mirasbırakanın hasta ve bakıma muhtaç olduğu, bakımının davalı tarafından yapıldığı ve mirasbırakanın sağlığında bakılmadığı iddiasıyla dava açmadığı anlaşıldığından, temlik işleminin muvazaalı olmadığına hükmedilmiştir.
Yargıtay 1. HD. T.12.09.2017 E.2017/3298 K.2017/4203: Mirasbırakanın 70 yaşında olduğu, akciğer, prostat ve şeker hastalığı bulunduğu, tüm bakımının davalı oğlu tarafından yapıldığı, sık sık tedavi için şehir dışına götürüldüğü, diğer çocuklarının ara sıra ziyaret ettiği, çekişmeli taşınmazların değerinin mirasbırakan adına kayıtlı diğer taşınmazlardan daha fazla olsa da makul sınırın aşılmadığı ve temlikin mal kaçırma amaçlı olmayıp gerçekten bakılmak amacıyla yapıldığı sonucuna varılmıştır.
Yargıtay 1. HD, T. 8.4.2014, E. 2013/6615, K. 2014/7309: Mirasbırakanın hasta olduğu, davalı ile birlikte yaşadığı, bakıma muhtaç olup temlikin ölünceye kadar bakım amacıyla yapıldığı ve davalının bakım borcunu yerine getirdiği gözetilerek temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığına karar verilmiştir.
Yargıtay 1. HD, T. 28.2.2013, E. 2013/1212, K. 2013/2977: Mirasbırakanın 74 yaşında ölünceye kadar bakma akdini yaptığı ve 6 yıl sonra öldüğü, sağlığında akde aykırılık nedeniyle dava açmadığı belirtilerek temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığı sonucuna varılmıştır.
Yargıtay 1. HD, T. 24.11.2014, E. 2014/15593, K. 2014/18223: Somut olaya gelince; murisin 21.11.2005 tarihinde dava dışı 89 ada 31, 32, 33, 34 ve 35 parsel sayılı taşınmazlar ile 04.09.2003 tarihinde 104 ada 1 parsel sayılı taşınmazı da yine satış suretiyle davacı olan kızı Ümmü’ye devrettiği, tanık anlatımları ve yapılan zabıta araştırmasına göre murisin yürümekte zorlandığı ve bakıma muhtaç olup bakımının davalı gelini Gülgün ve dava dışı oğlu İdris tarafından yapıldığı, kızı olan davacının murisle ilgilenmediği, öte yandan murisin terekesinde dava dışı taşınmazların olduğu görülmektedir.
Yargıtay 1. HD, T. 1.7.2014, E. 2013/11842, K. 2014/12684: Somut olaya gelince; mirasbırakanın bekar ve çocuksuz olarak öldüğü, davalının öğrencilik yıllarında mirasbırakanın yanında kaldığı, öğrenciliğinin bitmesinden sonra da mirasbırakanla bağını koparmadığı, mirasbırakanın ihtiyaçları ile ilgilendiği, ekonomik durumu iyi olan davalının zaman zaman murise maddi yardımlarda bulunduğu, evinde misafir ettiği, çocuğu olmayan mirasbırakan ile anne oğul ilişkisi içinde dayanışma halinde oldukları, kardeşlerinin mirasbırakan ile ilgilenmediği toplanan deliller ile saptanmış durumdadır.
Hemen belirtilmelidir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. (HGK.’nun 29.4.2009 günlü 2009/1-130 sayılı kararı). Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 1.4.1974 günlü, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.
Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde; başka taşınmazı da bulunduğu anlaşılan mirasbırakanın, dava konusu taşınmazın çıplak mülkiyetini davalıya temlikinde gerçek irade ve amacının mirasçılardan mal kaçırma olmadığı, kendisi ile ilgilenen, ihtiyaçlarını karşılayan ve maddi-manevi destek olan davalıya duyduğu minnet sonucu devri yaptığının kabulü gerekir.
Yargıtay 1. HD. T.12.09.2017, E.2017/3231, K.2017/4205: Somut olaya gelince, davalının murisin oturduğu evin alt katında oturduğu, temlik tarihinden ölüm tarihine kadar muris tarafından bakım borcunun yerine getirilmediği iddiası ile bir dava açılmaması nedeniyle bakım borcunun yerine getirdiğinin kabulü gerektiği, öte yandan temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının da kanıtlanamadığı açıktır. Öte yandan ölünceye kadar bakma sözleşmeleri ivazlı sözleşmelerden olup tenkise tabi değildir. Hâl böyle olunca davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin taktirinde yanılgıya düşülerek kabulüne karar verilmiş olması isabetsizdir.
3.Mirasçı Sıfatının İşlem Tarihinde Bulunmaması:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (YHGK), T. 10.10.2012, E. 2012/492, K. 2012/696: Mirasbırakanın ücret karşılığı bakıcısı olarak çalışan davacının daha sonra mirasbırakanla evlendiği ve evlilik tarihinden iki gün önce yapılan temlikin mal kaçırma amaçlı olduğu iddiasında, temlik tarihinde mirasbırakanın davalı çocukları dışında başka mirasçısı bulunmadığı ve davacının o tarihte bakıcı olarak çalışması nedeniyle temlik işleminin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığının söylenemeyeceğine karar verilmiştir.
Yargıtay 1. HD, T. 14.7.2011, E. 2011/4252, K. 2011/8340: Anılan bu temlikleri gerçekleştirdiği tarihte Hüseyin’in gözetmediği başkaca mirasçısı yoktur. Davacı Emine ile bu temliklerden sonra 25.01.2007 tarihinde evlenmiştir. Bir başka ifadeyle temlik tarihinde davacının mirasçılık sıfatı yoktur ve aynı tarihte temlikte bulunmadığı başka bir mirasçısının varlığı söz konusu olmadığına göre Kadir’e yapılan temlik bakımından murisin iradesinin mal kaçırma amaçlı ve muris muvazaası ile illetli olduğu söylenemez. Şayet davacının murisle evlenmeden önce murisin yapmış olduğu temlik o tarihte mirasçı olan kişi veya kişilerden mal kaçırmak amacıyla yapılmış olsa idi muvazaalı işlemin başlangıçtan itibaren hiçbir hukuki sonuç doğurmayacağı sebebiyle Türk Medeni Kanununun 599. maddesi hükmü gereğince murisin ölüm tarihinde mirasçısı olan davacının da murisin terekesi üzerinde kanuni hak sahibi olacağı nedeniyle böylesi bir davanın dinlenmesi söz konusu olabilirdi. Oysa somut olayda yasal koşulların varlığından bahsedilemez.
4.Mirasçının Mirası Reddetmesi veya Hakkından Feragat Etmesi:
Yargıtay 1. HD, T. 30.6.2009, E. 2009/3989, K. 2009/7600: Mirasbırakanın ölmeden önce vefat eden oğlunun torunları olan davacıların, babalarının mirasından usulüne uygun şekilde feragat etmeleri nedeniyle, muris muvazaası davası açma hakları bulunmadığına karar verilmiştir.
5.Hakkın Kötüye Kullanılması Olarak Değerlendirilen Durumlar (Uzun Süre Sonra Dava Açılması):
Yargıtay 1. HD, T. 14.01.2014, E. 2013/3590, K. 2014/150: Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların davalılar murisi B..’ye temlikinin muvazaalı olduğu, ancak murisin taşınmazların devrini 1961 yılında yaptığı ve 1970 yılında öldüğü, her ne kadar muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davalar zamanaşımına tabi değil ise de, murisin ölümünden itibaren 40 yıl sonra davanın açılmasının iyiniyet prensiplerine uygun bulunmadığı, diğer maliklerin muvazaayı bilerek taşınmazları edindiklerinin ispat edilemediği, tazminat isteğinin yerinde olmadığı, tenkis isteği bakımından da zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Yargıtay 1. HD, T. 5.4.2011, E. 2010/13278, K. 2011/3935: Somut olaya gelince; Nesibe’nin 8.3.1957’de yapmış olduğu pay temlikinin muvazaalı olduğu iddia edilmiş ve mahkemece de iddianın sübut bulduğu gerekçesi ile davanın kabulü cihetine gidilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan tüm delillere ve özellikle tanık ifadelerine göre Nesibe’nin Zehra’ya yapmış olduğu pay temlikinin muvazaalı olduğunu gösterecek nitelikte açıkça ve duraksamaya yer bırakmayacak şekilde bir beyan yoktur. Hacer dışında kalan mirasçıların miras bırakanları İbrahim’den gelen paylarını aynı akitle Zehra’ya temlik ettikleri kayden sabittir. Her nekadar, muris muvazaasına ilişkin davalar herhangi bir zaman aşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın her zaman için açılması mümkün ise de, aradan çok uzunca bir zaman geçtikten sonra, özellikle muris Nesibe’nin 1985 tarihinde ölümünün üzerinden 25 yıla yakın bir süre dava açılmayıp taşınmazın konumu itibariyle değer kazandıktan sonra eldeki davanın açılmış olması hayatın olağan akışına uygun düşmez. Kaldı ki, temlike konusu edilen payın satışının muvazaalı olduğunu, Nesibe’nin temlikteki iradesinin de mal kaçırma amaçlı olduğunu açıkça gösterir nitelikte yeteri kadar bir delilin varlığından da dosya kapsamı ile söz edilemez.
Yargıtay 1. HD. T.07.02.2019 E.2019/385 K.2019/779: Somut olaya gelince; mirasbırakanın davacı kızları ile arasında mal kaçırmasını gerektiren bir problemin bulunduğu ileri sürülmediği gibi tanık beyanlarından mirasbırakanın ölünceye kadar davacı kızları ile arasının iyi olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, ölünceye kadar bakma aktinin diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığı sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca,davanın reddine karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
6.Eşlerin Birbirine Bakım Yükümlülüğü:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (YHGK), T. 19.3.2014, E. 2013/1-751, K. 2014/333: Somut olayda, mülga BK’nun 511. ve takip eden maddelerinde öngörülen ölünceye kadar bakma akdi mevcut olup, bu tür akitlerde; bakım alacaklısının mutlaka akit tarihinde bakıma muhtaç olması şart değildir. Diğer taraftan bakım borçlusunun temlik edenin gelini olmasının, kendisine bakım koşuluyla temlik yapılmasına mani olmadığı gibi, aksine yasal bir düzenleme de bulunmamaktadır. Ayrıca, miras bırakanın ölümünden önceki son üç ayını yatalak halde geçirdiği, davalı gelini Bahtınur’un gerek hastalık dönemi, gerekse sair zamanlarda bakım alacaklısının tüm ihtiyaç ve gereksinimlerini eşi Ahmet’le birlikte karşıladığı, miras bırakanın da temlikten sonra 6 yıl daha yaşadığı, bu süre içerisinde bakım koşulunun yerine getirilmediğine dair bir ihtaratı veya açtığı bir davanın bulunmadığı dosya kapsamıyla sabittir. Bu durumda davalının bakım görevini murisin sağlığında yerine getirdiğinin kabulü gerekir.
Bunun yanında, kural olarak, miras bırakanın elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekmektedir. Ne var ki, mahkemece bu yönde bir değerlendirme yapılmamış ise de, dosya içeriğinden, özellikle davacılar tarafından davalının eşi olan mirasçı Ahmet’e yapılan temliklere ilişkin olarak açılan muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı davaların kabulle sonuçlandığı gözetildiğinde, bakım alacaklısının kendisiyle ilgilenilmesi, ihtiyaçlarının kısmen ya da tamamen karşılanmasını teminen temlik ettiği dava konusu taşınmazın makul ölçüde kaldığı da anlaşılmaktadır.
Yargıtay Uygulamasına Göre Muris Muvazaası Kapsamında Değerlendirilmeyen İşlem Türleri:
Yukarıdaki somut olayların yanı sıra, Yargıtay’ın genel yaklaşımına göre belirli hukuki işlem türleri de muris muvazaası kapsamında değerlendirilmemektedir. Bu durumlarda, muris muvazaası davası açılamaz; ancak işlemin niteliğine göre başka hukuki yollar (örneğin tenkis davası) gündeme gelebilir:
1.Taşınır Malların Devri İşlemleri: Taşınır malların devri şekle bağlı olmadığından, görünürdeki satış sözleşmesi muvazaa nedeniyle geçersiz olsa dahi, gizli işlem olan bağışlama sözleşmesi geçerli kabul edilir. Bu durumda mirasçılar genellikle yalnızca tenkis talebinde bulunabilir.
2.Tapusuz Taşınmazların Devri: Tapusuz taşınmazlar hukuken taşınır mal niteliğinde kabul edildiğinden, mirasbırakanın tapusuz taşınmazların devrine ilişkin yaptığı muvazaalı hukuki işlemde gizli bağışlama sözleşmesi geçerli kabul edilir. Bu işlemler muris muvazaası olarak değerlendirilmez.
3.Vasiyetname Yoluyla Yapılan Kazandırmalar: Muvazaa iki taraflı bir hukuki işlem gerektirirken, vasiyetname tek taraflı bir hukuki işlemdir. Mirasbırakan vasiyetnamesinden her zaman dönebildiğinden, vasiyetnamelerde muris muvazaası söz konusu olmaz.
4.Bağışlama Yoluyla Yapılan Kazandırmalar: Mirasbırakanın gerçek iradesinin doğrudan bir bağışlama olduğu durumlarda, irade ile beyan arasında bir uyumsuzluk bulunmadığından muvazaa söz konusu değildir. Tapulu taşınmazın resmi sözleşme ile bağışlanması halinde, mirasbırakanın doğrudan bağışlama kastıyla hareket ettiği kabul edilir ve bu durum muris muvazaası olarak değerlendirilmez. Bu tür işlemler geçerli olup, saklı payların ihlali halinde tenkis davasına konu olabilir.
5.Gizli Bağış Yoluyla Yapılan Kazandırmalar (Mirasbırakanın Üçüncü Kişiye Ödeme Yaparak Malı Başkası Adına Tescil Ettirmesi): Mirasbırakanın bir üçüncü kişiden bedelini ödeyerek taşınmaz satın alıp kendi adına değil, lehine bağışlama yapmak istediği kişi adına tescil ettirmesi halinde, bu işlem mirasbırakan adına kayıtlı olmadığından muris muvazaası kapsamında değerlendirilmez. Bu durum, mirasbırakan tarafından yapılan geçerli bir para bağışı olarak kabul edilir ve saklı payların ihlali durumunda tenkis hükümleri uygulanabilir.
6.Kooperatif ve Şirket Ortaklık Paylarının Devri: Kooperatif ve şirket ortaklık paylarının devri, 01.04.1974 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararının şartlarını taşımadığından muris muvazaası olarak değerlendirilmez.
7.İntifa Hakkı Tesisi: Mirasbırakan tarafından intifa hakkı tesisi, muris muvazaası kapsamında değerlendirilmemektedir. Mirasçılar, genel muvazaa hükümlerine dayanarak intifa hakkının terkini talebinde bulunabilir.
8.Uzun Süreli Kira Sözleşmesi Yapılması (Düşük Kira Bedelli): Mirasbırakanın mirasçılarından mal kaçırma amacıyla yaptığı kira sözleşmesinin tapuya şerh edilmesi halinde muris muvazaası ilkeleri geçerli olmaz. Kira sözleşmesinde bedelin düşük gösterilmesi aradaki farkın bağışlandığı anlamına gelir. Para bağışlaması şekle tabi olmadığından, bağışlama niteliğindeki gizli sözleşme geçerli olacaktır ve saklı payların ihlali halinde tenkis davası açılabilir.
9.Muvazaalı Borç Senedi Düzenlenmesi: Mirasbırakanın aslında borçlu olmadığı halde lehine yarar sağlamak istediği kişi lehine borç senedi düzenlemesi halinde, bu senedin muvazaalı olduğu iddiası muris muvazaası kapsamında değerlendirilmez. Ancak mirasçılar, senedin muvazaalı olduğunu tanık da dahil her türlü delille ispat edebilirler.
10.Kadastro Tespitinde Mirasbırakanın İrade Beyanı: Mirasbırakanın adına tapuda kayıtlı taşınmazını kadastro tespiti sırasında lehine yarar sağlamak istediği kişi adına tescil ettirmesi halinde, bu durumda bir sözleşme bulunmadığı ve mirasbırakanın tek taraflı irade beyanı söz konusu olduğu için muris muvazaası bulunmamaktadır.
11.İyiniyetli Üçüncü Kişilere Yapılan Devirler: Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin kazanımı korunur. Bu durumda, iyiniyetli üçüncü kişiye karşı muvazaa iddiasında bulunulamaz.
12.Ölüm Yakınlığı: Yargıtay, mirasbırakanın ölümünden kısa bir süre önce yaptığı her devir işlemini otomatik olarak muvazaalı kabul etmemektedir. Örneğin, ölümünden 2 yıl önce yapılan bir devir işlemi, akıl hastalığı veya yaşına ilişkin bir itiraz olmaması durumunda muvazaalı sayılmamıştır.
Sonuç
Muris muvazaası, mirasbırakanın mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla tapulu taşınmazlarını satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi göstererek devretmesi durumudur. Bu işlemler görünürde geçersiz, gizli işlem ise genellikle şekil eksikliği nedeniyle hükümsüzdür. Ancak, yukarıda detaylarıyla açıklandığı üzere, her mal devri işlemi muris muvazaası olarak kabul edilmez.
Özellikle tapuya kayıtlı olmayan mallara ilişkin işlemler, gerçek bir amaca dayalı (bakım, denkleştirme, zayıf mirasçıyı koruma) devirler, muris adına tescil edilmemiş mallar ve tek taraflı hukuki işlemler (vasiyetname gibi) muris muvazaası kapsamına girmez. Ayrıca, iyiniyetli üçüncü kişilerin kazanımları korunurken, davanın çok uzun zaman sonra açılması hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilebilir.
Miras hukukundaki bu karmaşık durumlar, her olayın kendi somut koşulları ve mirasbırakanın gerçek iradesi dikkatle değerlendirilerek çözüme kavuşturulmalıdır. Bu, hem mirasçıların haklarının korunması hem de hukuki güvenliğin sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır. Sizin de bu konuda hukuki desteğe ihtiyacınız varsa Rize Avukat Yusuf İslam Balcı ile iletişime geçebilirsiniz.
Tıkla İletişime Geç
Avukatınızı hemen aramak veya Whatsapp üzerinden mesaj göndermek için tıklayın.


